kabus



 

Rosa elinde ekmek bıçağıla sokağın ortasında duruyordu. Onu o kadar çaresiz kılacak ne olmuş olabilirdi. Bıçağı karnına saplamak üzereydi. Ucu elbisesini delmişti. 

Rosa yapmazdı. Kendini ekmek bıçağıyla deşmezdi. 

Sadece gerçeği anlamak istiyordu.  Korkuluk için önemli miydi?  Yaşamasının korkuluk için bir ehemmiyeti var mıydı? 

Rosa cevapları biraz vahşice bulacaktı. Ama zaten o yabani bir kadındı. Evden çıkmaz insanlarla konuşmazdı. Bazen vahşi olurdu. Tanrı bunu sorun etmezdi.

Ama bıçağı ederdi. Rosa bıçağı karnına ittirdi.  

Korkuluk bıçağı onun elinden alacaktı. Rosayı yatıştıracaktı. En azından o buna içtenlikle inanıyordu.  

Rosa narin, sevgi dolu bi kadındı. Korkuluk yüzüne dokunsa rosanın bıçağı papatyaya dönüşürdü. Gözlerine yıldızlar girer dudaklarında güller açardı. 

Ama öyle olmadı.

 Korkuluk korktu! 

Çok korktu!  

ve kaçtı!

Rosanın buna aklı ermedi. 

Kedisi rosanın parmaklarını yalamaya başladı. Rosa uyandı. Neyse ki onun yaşadığı gezegende korkuluklar yoktu. 

Herkes bazen kötü rüya görür diye düşündü.

 Kalkıp kedisini besledi. 



vesaire




Bile isteye 
dağıtıyorum 
ruhumu. 

Her yere saçılayım da 
azalayım diye. 

Yine de 
birikiyordum. 

Nedense 
hiç olmamış gibi 
olanlar.

Marie Curie





... ve sen görkemli bir kolye gibi

bazı elbiselere takılacaksın.

başından asla uzun bir masal

geçmeyecek.

sürekli olmayacaksın

ama kalıcı.

tüm girdiğin hayatlarda

bir yıldız gibi

uzak ve derin kalacaksın.


Işıltını koru

özgürlüğünü sev

ve kaderine burun kıvırma. 

Hiçbir kapıyı açmayan anahtar





Bende bir tuhaflık vardı,
mümkündü.
Sık sık kendimi hapishane gibi hissederdim. Bende mahsur kalmış insanlar vardı.
Her insanın gidebileceği bir yeri olmalı, demişti sevgili kitabım.
Ben gidilebilecek bir yerdim. Kalınacak, girilecek, yaşanılacak. Çünkü biraz dünyadan kopuktum.
Ve sanıldığı kadar tehlikeli biri değildim.
Birkaç çiçek cinayetim vardı
Biraz da sakız patlatmıştım.

Vanilya


Belki de her şey sıradanlaşıcaktı, eğer izin verseydi
İyi ki bunu yapmadı
Çünkü bilinmeyen bir şeyi hissetmek ve bir gize sahip olmak önemlidir
Tadını çıkaralım.
Birbirimize daima sevebileceğimiz şeyler verdik.



Not: eğer bir şey çiçek kokmuyorsa ve meyve de kokmuyorsa hatta sabun da kokmuyorsa, vanilya kokuyordur. 

kal dersem kal git dersem gitme

herkesi delirttim.
ama bazıları gitmedi..

çok renksiz, 2 renkli



hayat neden rengarenk olsun ki

2 renk yeter,

2 insan..

çünkü mecbur olmazsa 2 insan birbirine

renkler karışır, gider.

mesela




 












bazen botunuz yırtılır
ve paranız olmaz
sonra,
bir süre daha paranız olmıycağını öğrenirsiniz
ve lanet havanın 5 gün sağanak yağışlı olacağını.

hayat bazen böyledir,
size inat yapıyor sanırsınız ama aslında sadece raslantıdır.


yuvarlağın köşeleri


..bu yer yüzündeki en büyük kadın kadına aşktı
ve beni öldürüyordu.


oturdum, bunu düşündüm.


bugün kös kös otururken; 
kışı yazdan
sonbaharıysa bütün mevsimlerden çok sevdiğime karar verdim
hem eylüldeki rüzgara küçüklüğümden beri aşığım ben..
saçımı okuyor çünkü.



 Mutsuzlukta bir mutluluk başlangıcıdır aslında.


bir fikir..



kötü şeyler oluyor dünyada,
bazı zaman başka gezegene gitmek istiyorum.
dünya olması gerekenden çok uzak.
ve kabullenmek kafama ihanet etmek gibi..

ölmüş olduğunu düşlemekten rahatsız olmayan pek az insandan biriyim
bu yüzden bazen intiharı düşünürüm.
dünyada olmamanın bir yolu bu elbet,
ama asla yapmazdım
ölüm anıma karar veremiycek kadar kararsız bi insanım.
..ve yaşamaya gelince,
katlanılmaz değil,
hatta bazı şeyler muazzam.
kimi zaman ölürsem onları özleyceğimi düşünürüm
yinede, öyle sanıyorum ki  burda olmaktan daha iyi bir şey varsa o da burda olmamaktır.


Kime koşarsın canın yandığında ?
...
En sevdiğine mi..

...





Benim belki de gizli bir bildiğim var,
Elbette ağlarım benim can kırıklarım var,

Senin gördüğün yanağımdan süzülenler,
Asıl içimde,
İçinde yüzdüğüm bir deniz var.

ay



her sabah 6buçukta kalkıp
nasıl oluyor da her gece uyuyamıyorum?
ölüyorum galiba ben
hayır böyle ölünmez
uykumu kaybettim, ya da o beni terketti..
ve bu
sıradan bir olaydı, abarttım.


bazen 
değiştiremediğiniz 
şeyler 
en 
sonunda 
sizi 
değiştirir.


a love speech

A.:
insaat Mühendisliği, kesin olarak belirlenemeyen yükler etkisinde, özellikleri ancak tahmin edilebilen malzemeler kullanılarak, sadece yaklaşık   olarak analiz edilebilen gerçek yapılar yapma sanatıdır.

S.:
aşkta kesin olarak belirlenemeyen duyguların etkisinde, ancak tahmin edilebilen hayallerle sadece yaklaşık olarak yaşanabilen gerçek mucizeler yapma sanatıdır, büyüye en yakın şey aşktır..

alıntı

'' Elimde olmayan şeyler var Olric.

     -Nedir efendimiz?

  -Elleri Olric, elleri ...''


bu yazı defoludur.



bir gün yine okulun otobüsünü bekliyordum
hep saat başında gelir
ve geç kaldıgında
her dakika, belki daha da sık
yolun girişine bakıyordum.
ve benim gbi bunu yapan birsürü insan,
otobüsümüzü bekliyoruz.
sanki yolunu gözlemek gelişini hızlandırackamış gbi..

sonra yaptıgım gereksizliğin farkına varıp gittim oturdum.
oturduğum yerden insanlar komik görünüyordu
.

2008/ kızlar yurdu
Nyx.

nasılsın?



karmaşığım,
çorba kıvamında.
tuzum eksik
dolayısıyla tadım yok.

er'KEK



erkekler kek gibiler
limonlu, portakallı, kakaolu, çikolatalı, çok kabarmış, az yağlı, çok şekerli, meyveli, karışık, mozaik, marmelatlı... .... ... ... ... .. ... ...

biraz iyiyim, çokça kötü


ben bazen çok üzülürüm.
ağlarım.

asaf dedem'e

bir yalan söyledim
önce kendime
sonra sana
sonra ona
onlara
diğerlerine

herkes inandı yalandan bir gerçeğe.

rüzgar çanları, rüzgarı müziğe çevirir.



yaşamak bazen komikti,
bazen sıkıcı,
bazen belirsiz
ve anlık olarakta mutluydu.
tam olarak, yaşamak hüzünlü bir mutluluk gibiydi.
berbat bir günün gecesinde harika bir müzik dinlemek gibi..
ne mutluluk acıları yok ediyordu
ne de acılar mutluluğu engelleyebiliyordu
ikiside muhakkak yaşanıyordu basit bir yaşama sırasında
hepimiz mutlulugun verdiği ilhamla, acıların öğretilerini yaşıyorduk
kimisi bunu farkederek yaşıyordu, kimisi nefes aldığını bile unutarak.
şimdi,
berbat bir günün gecesinde
rüzgar çanları rüzgarın sesini müziğe çevirirken
mutlulugu hissettim, hüzünle.

mecburi aşklar





aşk sadece beynemi ait
yoksa tüm organlarımız aşık olabilir mi
öyle olsa bile
hepsine emir veren zaten beyin değil mi

belki raslantıydık
belki buluşmuştuk
hayır
tesadüf değildi.

orda olmam gerektiğini hissettim
çünkü sen ordaydın.

rem



kabuslarım hayallerim gibi yaratıcı değiller
öyle sıradanklar ki
bazen damağımı kurutmalarından utanıyorum
kesik bi nefesle açıyorum gözlerimi
tavanım hala olması gereken yerde
odamdayım
ışık yok
pencerelerim kapalı
herşey bıraktıgım gibi
tıkırtılar var
burda her gece bişeyler tıkırdanıyor zaten
eksik olan bişey yok
fazlalıkta öyle
yine her şey her geceki kadar.
öyleyse,
biraz daha uyku..

olağan şeyLer.




durduğum yerde yapabildiklerim inanılmaz:
bugün kitaplığımı kırdım
yerini değiştirmeye çalışırken
1 ayagı kırıldı
3ayaklı götürmeye çalışırken
devirdim kitaplıgımı
düşen kitaplık ütü masasını da kırdı
tutmaya çalışırken çıkan çivileri elime battı
yere düştüğünde her yer mum kitap tahta ve çiviydi

sonra tüm olanlara aldırış etmeden
ve elim henüz acırken yiycek bişeyler hazırladım
salona geri döndüm
sanki yerlerde kitaplarım ve tahtalar yokmuş gibiydi
ya da zaten hep ordalarmış gibi..
savaş alanına dönmüş salonumda
tv yi açtım ve yemeğimi yedim

her şey ama her şey
ütü masasının kırılması,
kitaplıgımın paramparça olması
ve elime çivi girmesi kadar olagan aslında
hatta alkolikler
mutfak böcekleri
kediler
taşan süt
kaçırılmış otobüs
sokak insanları
yağmurdan sonraki salyangozlar kadar..


her şey, nefes alışımız kadar olağan aslında.

sıradan delilik hallleri bölüm beşyüz.

aşk dedi
uçur beni öpücüklerinle
öp dudaklarımı
saçımı öp parmaklarımı
gözlerimi, beynimi öp
unuttur bana..
charles b.

ölü sevgilimin bana yazısı olmalı bu
kaçık oldugumu düşünüyorsanız kelebeklerin kanatları öpmeyi deneyin, incitmeden.

bir iletişim denemesi başarısızlığı


bugün insanlar korkunçtu
sevişgen tipler
aptal tipler
sığ düşünceler
fikirsiz kafalar
pudralı suratlar
aşırı parfüm kokulu tuvalet
her daim yeni çantalar
ayakkabılar
iğrenç şeyler gördüm bugün
korktum.
gürültülü bi fincanım ve saygılı duvarlarım var
koltugumda oturmuş
ılık ve ballı süt içiyorum
biz konuşuyoruz onlar dinliyor
sonra biz hep konuşuyoruz
onlar hep dinliyor
kim bilir kaç ses var yaşlı tuğlalarının içinde
yaşlı duvarlar iyidir
en az papatyalar kadar
ve ballı süt herkesin serotonin salgılamasını sağlar
deliliği hissettim bir an.ve geçti..

herhangi bir şey


odam öyle karışık ki
neye elimi atsam
altından beni şaşırtan bir şey çıkıyor
uzun bi arayıştan sonra
sütyenimi aynamın arkasından çıkardım
aslında henüz 19ken
böyle göğüs kaplarına hiç ihtiyaç yok
yinede üstüme sağlam bişeyler geçirip
alışverişe çıktım
henüz
açlıktan ölmekle
açlığa alışmak arasında bir yerlerdeyken.


şişelerle fincanlar arasında konuşmak




sokak bu kadar hırçın olmasa
gezicektim ben bugün.
yemek yemek için çıktıgımda
rüzgarın iyice sapıklaştıgını farkettim
içime içime esmeye çalıştı.
az kalsın üşütücektim

iyi bir gün değil bugün
dünyam yer altı mağarası gbi
kasvetli karanlık
sıkışmış
ve dha berbat bi çok kelime.

bazen kötü yazıyorum
bazende kötü yaşıyorum
hepimizin iyi ve kötü günleri vardır heralde.

belki dünyada birininde günü ve gecesi
aynen benimki gibi olmuştur
belki bugün benim gibi hisseden birileri vardır
zaten varsa..bir şekilde buluştuk demektir

rüzgar
tahta pencerelerimin arasında ıslık çalarken
hala beni istediğini anlayabiliyorum.

hafıza





hepimiz bir şeylere bağımlıyız
geçmişe..unutmaya..aldanmaya..
bizi yaşadığımız o korkunç duygudan kurtarıcak ne varsa
ona bağımlı oluyoruz

mutlak bir unutmanın imkansız oldugu gerçeği
bizi korkularımızla yüzleşmeye iter.
şimdi beynimizi unutmaya programlasakta
bir gün mutlaka hatırlıycaktır.
hafıza hazır oldugunda kendiyle yüzleşir.

ve
hafıza,
sürekli olarak
hayal gücü ve fantazilerimizin istilasına uğrar.
sonunda bi bakarız
yalanlarımızı gerçek yapmışız.
bu sürece delilikte denebilir.

üstüne çizik attıklarımız ya da çok küçükken yaşadıklarımız...
anılarımız...
er ya da geç insanlar hafızalarıyla yüzleşirler

geleceğemiz geçmişimizle bir köprü kurar.
yaşıyor oldugumuz ve yaşayacağımız şeyler geçmiş yaşantımızı anımsatır
hepimiz anılarımızla yaşarız..
her nefesimizde onlar vardır.

geçmişimiz bizi ve şu anımızı şekillendirir.
ve geleceğeimize ilham verir.
tüm yaşanmışlıklar bu yüzden değerlidir.
zamanı yaşayıp oldugu yerde bırakamayız.
yaşanmışlıklar bizi etkiler.
geçmişimiz aynı zamanda geleceğimizdir de.


ölüm aldıgımız nefestende yakın ve kaçınılmaz aslında.
nefesi tutabiliriz peki ya ölümü..?
saniyenin binde biri kadar uzak..

bazen ölümün ne oldugunu görmek için tuhaf bir arzu duyarız.
sadece 1 adım atıp ölüme gitmeyi o kadar isteriz ki.
sadece küçük bir hamle...
bizi durduran şey tutunduklarımız ve bize tutunanlardır


kim oldugumuzu bulmanın bir yoludur anılarımız
'anıların yoksa sende yoksun'dur.




geçenlerde bi arkadaşım onu neden sevdiğimi sordu
düşündüm ama aklıma bişey gelmedi
cevabı olmayan bişeyi düşünürseniz tabikide aklınıza bişey gelmez

babamı gerçekten çok seviyorum
kan bağıyla filan alakası yok
akraba bağlarına ve sülaleme hiçbir zaman ilgi duymadım
milyon tane umrumda olmayan akrabam var.

babama gelince
nefret ettiğim tüm özelliklere sahip
ağzını şapırdatarak yemek yiyo
yemek yerken transa geçiyo
beni görmüyo
çayını hüüpleterek içiyo
soğuk esprili fıkralar anlatıyo
parayı gereksiz çok seviyo
bazen aşırı düşüncesiz olabiliyo
ben kralım edasıyla kıroca bir yaşam sürüyo

küçükken babama beni neden sevmediğini sormuştum
'ben kendimi bile sevmiyorum seni nasıl seviyim' demişti
bu onunla olan en kötü anım
saatlerce ağlamıştım
onun gözünde 1 damla bile yoktu.

bir gün yıllar sonraydı
beni sevdiğini söyledi
inanmadım
yemin etmesini istedim
etti
belki defalarca kez sordum
yemin etti

beni sevmediğine 1 cümlede inanırken
sevdiğine inanmakta niye bu kadar zorlandım bilemiyorum

çoğu kez futbol yüzünden geri planda kalmışımdır
aşırı seviyo o dikişli yuvarlak şeyi
bu onun zaafı
ve kimseyi zaafları yüzünden suçlayamam

para yollamasından başka
tarafımca sevilebilme özelliği var
pek fonksyonel değil yani

onun yanında ruhum huzurlu.
rahat hissediyorum

babamı seviyorum çünkü seviyorum.


mesela
güzel oldugu için bir kız sevilebilir
ama bu sevgi herkesin onu sevebileceğinin ilerisine gidemez

güzel şeyleri kim sevmez ki..
herkes güzel şeylere dokunmak ister
bi kızla güzel oldugu için çıkan erkeklerin kafasının içinde ne oldugunu merak ediyorum
bezelye filan taşıyo olmalılar
en buruşuğundan

birini seviyosanız ve çünküsü varsa
bir gün o çünkü olmazsa hüsrana uğrarsanız

gözleriyle değil ruhuyla seven insanlar olsak...
tanrım bu bi dilek
lütfen dünyayı dha iyi bir yer yap
çünkü bu hali biraz sıkıcı

kör bir sevgilim olsun isterdim
eminim çünkü.sevmek için önce gözlerimizi kapatmamız gerektiğinden <3>

haftanın 1 günü


bugün pazartesi
yani sendrom kelimesinin diğer anlamı.iş güç okul vs..
pek sevilmeyen bir gün bugün bazılarınca
bazılarınca yeni umutlar taşır..yeni başlangıçların günüdür
mesela cuma günü bozulacak diyetin başlangıç günüdür.
ders çalışmaya karar vermiş öğrencilerin günü..
haftasonu özleminin ilk günü
yetişmesi gerken işler için önünde koskoca 1 hafta oıldugu hissi.
aslında pazartesiyle bi sorunum yok.haftanın ortasında olsa bugün, yine severdim

benim sendromum pazarla.
hiç sevmiyorum o günü.
hiç bişi yapmak istemem pazarları
bu bir pdikolojik sorun.
bir çok şey gbi küçüklüğümünden kalan bişi
annemle hep çağrılara giderdik
ya da duygulara iremlere filan
ama pazarları gitmezdik
çünkü babaları evde olurdu onların.
biyerlere giderlerdi filan.ailecek yapılan bişeylerden yaparlardı

bizim evde durum biraz değişik geçerdi.
pikniğe gidilmezdi
dolaşmaya gidilmezdi
ailecek bişi yapmazdık
bazenleri babam ortalıkta bile olmazdı
sessiz arkadaşsız bir pazar
kum ve yapraktan yemek yapıcak arkadaş yoklugu
sevmiyorum ve sevmiycem
pazarları zorunda kalmadıkça dışarı da çıkmıyorum
pazar günü buluşmak isteyenlere düşünmeden hayır diyorum
günün ismi pazarsa evdeyimdir.
görmeyi isteyebiliceğim tek insan annem.
pazarlarımı paylaşabilen tek kadın.
o hep evde olurdu

okulda öğretmişlerdi
çekirdek aile bile 3 kişiden oluyodu
biz annemle 2 miz dolduruyoduk olmayan bireylerin yerini

tüm pazar sendromumum nedeni bu kadar basit işte
duygunun babası çağrının babası iremin babası
bende sendrom yaptı.

masal


İlk görüşte aşık olmak istiyorum
ya da hiç görmeden olmak.
içimdeki sonsuz sevgiyi vermek istiyorum
hiç kırılmadan...karşılık beklemeden
İnsanları sevebilmek istiyorum
Güvenebilir olmalarını diliyorum.
Onlara inanmaya ihtiyacım var.
Masal olmak istiyorum.
Saçma..
anlaşılır
ve kırmızı.

duvar


ya gördüm neyleyim
insanlar vardı duvarın içinde.
ya ben hep duvara konuştum
ya da duvar değil konuştuğum, içinde insanlar var.
nedense beni anlasın istedim içinde insan olan duvarlar.
bilmiyorum,
belki de ben gerçekten delirdim
onlar haklı belki de.
içinde değil duvarların insanlar
sadece arasındalar..


Yılmaz Erdoğan

Aynadaki Kız..



aynadaki kıza deirn derin baktım yine
ben gbi sanki..
saçları..gözleri..parmakları..dudakları
inceledim yine aynadaki kızı
insanların bende gördüklerini görmeye çalıştım
konuştum bir başka benle
aynı anda konuştuk aynı anda dinledik birbirimizi
sessizliği gördüm içimde
ben sıkılana kadar baktık birbirimize
sonra ben sıkıldım
kırdım onu
kayboldu aynadaki kız
içim gbi..
ben gbi..
tuzla buz oldu

Umut ve üzüntü arasında..


hayat insanı öyle karamsarlaştırıyor ki
büyüdükçe gülümsemelerimiz azalıyor
tanrıdan uzaklaışıyoruz,
kalbimiz ayın karanlık yüzüne dönüyor
kötüymüşsüz Tanrım, adaletsiz mişsin...
cennet ve cehennem saçmalığınla bizi kandırmaya çalışıyor muşsun
yalanmışsın..
gerçekten beni sevmiyormuşsun...
sevdiğini biliyorum..gerçeği biliyorum;
ama anlatamıyorum
isyankar olmayı seçenler...
kendilerine bakmak için sadece aynayı kullananlar o kadar çok ki...
yarattıkları bu pislik denizinin altında engin bir bilgi zenginliği yatıyor
insanların kalpleri körleşiyor..
sadece görebildikleri dokunabildikleri şeylere gerçek diyorlar..

gerçek nedir???

gerçek hissetmektir...
kalbine koyulan bir el değil...
o elin hissettirdiğidir gerçek..
dokunmak değil, dokunuştur gerçek..
onlara içlerindeki kuşkuları nasıl yok edeceklerini öğret.
onlara görmeyi öğret Tanrım..

siyahtoka

Last Wish


watch me..

I'm falling day by day

I want to be with you until I feel the floor

now..watch my falling down..

kiss my lips gently

It's the last part of my life

wrap me in your arms

let me feel your skin and your heart rhythm

listen to my sound

I'm whispering something

smell me

I'm smelling like a strawberry for the last time

love me

as I love you

let me it comes true

believe me

I am not playing..

all my games are over now...

close your eyes

give up your words

and just touch me until I disappear

Sahip ve ait olma psikolojisi


İnsanoğlunun temel kaygılarından ikisi, ait ve sahip olmak.

Bir bebeğin doğumundan başlayan, gün geçtikce artan kaygılar arasında günümüzün koşullarında belki de en öne çıkan iki büyük kaygı...

Aidiyet, Türk Dil Kurumu'na göre "ilişkinlik" anlamına gelen Arapça kökenli bir kelime. İnsanı diğer doğa canlılarından ayıran en büyük özellik kültürünün, bireyler ile olan ilişkilerinin içgüdülerinin üzerine geçmesi. Diğer bireylerle iletişimimiz hayata anlam katma kaygısını bastırma konusunda da insan yaş*mının önemli bir parçası. Sanat ve edebiyat gibi yaratıcı öğeler de bu kaygı ve ilişkilerin ortaya çıkardığı ürünler.

Yolculuk anne rahminde başlıyor. Bebek aynı zamanda hem annesine ait bir parça hem de annesine sahip. Doğum anında bu aitlik-sahiplik ilişkisi fiziksel ayrılık ile zarara uğrar. Doğum sırasında bebeğin ağlama davranışı bu ilişkinin bozulması, anne rahimdeki duruma göre tehlikelere karsı savunmasız durumda kalma ve dolayısı ile güven kaybından dolayı ortaya çıktığı söylenmektedir.

İnsanın yetişkin bir birey olana kadarki gelişim evresinde aile bağları bu sahip olma ve ait olma kaygılarını biraz olsun giderebilmekte.

Aile yanından ayrılan bireyin durumu annesinden yeni ayrılmış bebeğin durumundan çok farklı değil. Sadece bu donemde sahip olma duygusu ait olma duygusunun bireyden bireye fark etse de bir şekilde öne çıkma gayreti göstermekte. Yetişkinliğe ulaşmış bireyde kendi hayatını kurma aşamasında gündelik hayatın getirdiği sorumluluk ve kaygılar ile birlikte varoluşsal kaygılar da önem göstermekte. Bu kaygılardan ikisi olan ait ve sahip olma ilişkisinde karşımıza özgürlük kavramı irdelenmesi gereken bir konu olarak ortaya çıkıyor.

Özgürlük hissi beraberinde bireyin yaptığı seçimlerin sorumluluğunu kendine yükleme anlamı taşımakta. Özgür olma durumu, seçilen yollar, saf dışı bırakılmış seçenekler ve varoluşumuzun geldiği durumun sorumlusunun tamamen kendimiz olduğunu söyler. Bu durum ise insanoğlunun hayatının sorumluluğunu kader, kötü şans gibi unsurlara atmaya imkan vermemekte. Yapılacak muhtemel kötü tercihler ve bunların getireceği yoğun kaygılar, pişmanlıklar özgürlüğün yoğun bir kaygı taşıdığını gösteriyor.

Bir eşe, aileye, düzenli bir işe sahip olmak, aynı zamanda bir ailenin ferdi, o aileye ait bir parça olmak ait ve sahip olma kaygılarını gidermenin yolları. Belirli bir sınıfa ait olma, bir topluluğun üyesi, bir takımın parçası olma isteği gene bu kaygıların ürünleri.

Belki de asıl sorun, bu varoluşsal kaygılarımızın arasında benliğimizi nereye oturtacağımız... Ne kadar dış dünyadan yalıtılmış bir şekilde yalnız olduğumuzu bilsek de, insan ilişkilerinin ruhsal doyum ve benlik bilincimiz için vazgeçilmez olduğunu biliyoruz. Yalnız bu ilişkiler sırasında varoluşsal kaygılara boğulmak belki de yabancılaşmanın yoğun bir biçimde yaşandığı toplumlarda kendinden uzaklaşan bireylerin en önemli problemlerinden.

Kaygılar çevresinde yaşamak, bir çok insanın düşündüğünün aksine kendi benliğinden uzaklaştırmayı beraberinde getirir. Geçmişten günümüze insan türünün gelişimi sürecinde temelde hala hayatta kalmak, neslini devam ettirmek gibi temel güdülerin varlığı tartışılmaz olsa da, güdülerini sorgulama ve yargılama insan nesline ait birer özellik. Oluşturduğumuz bu kültür yapısı insan benliğinden bağımsız değildir elbet. Öznel benliklerimiz insan doğası diye atfetilen yapılardan tamamen bağlantısız olmasa da bağımsız gelişir. Ait ve sahip olma kaygıları tamamen yok edilemese de özellikle insan ilişkilerinde kontrol altına alınması gereken kaygılar. Aksi halde bireyin diğer bireylerin öz benliğine müdahale etmesi yahut benliğin ait olunan birey, kurum yada topluluktan bağımsız gelişememesi söz konusu olabilir. Bizler bağımsız birer birey olarak kendi gelişimimizi tamamlayabilir ve sosyal evrim sürecine olumlu şekilde dahil olabiliriz.

Doğuştan gelsin ya da sonradan öğrenilsin, hayata ve yaşama dair kaygılarımız bizlerin zayıf yönleridir. Tarih boyunca toplumların, korku psikolojisi ile yonlendirilmiş bireylerin kaygıları sayesinde yönetilme ihtiyacı ve itaat davranışı ortaya çıkmıştır.

İnsanların hür ve değerli bir öz benlik, kültürel yapılarında gelişim ve kültürün bireye yonelik değer katılımını sağlamaları için kaygılarının etrafında dönmeyi bırakıp onları sorgulamak zorundadır.